Soğuk çok soğuk bir şubat günü, koyu sarı, kalın kumaşlı paltosuyla babam geldi. Ben kızılay'da bir avukatın yanında ayak işlerine bakıyordum. Onbeş yaşındaydım. "Baba neden evden çıktın hastasın" dedim. Bana gülümsedi, "ben iyiyim oğlum annene söylersin ben Adnan amcanla buluşacam" dedi ve gitti. Onu bu son görüşümdü.
2 - 3 saat sonra haber geldi. Babam fenalaşmış Hacettepe hastanesinin aciline kaldırmışlar. Gittik... Çok sürmedi bir süre sonra onu kaybettik... Halam hastanenin bağçesinde "ciğerim gardaş, ciğerim gardaş" diye feryad ediyordu. Bu bizde iz bırakmış bir feryattır. Daha sonraları birbirimize "ciğerim gardaş" vurgusu günlük hayatta selamlaşma önü gibi olmuştu. "ciğerim gardaş naber", "ciğerim gardaş nasılsın"...
Şimdi artık "Ciğerim gardaş neredesin" kaldı dilimde. Babamın ölümünü 32 yıl geçince unutmuşum. Hani deniyor ya Allah kimseye acısını unutturmasın diye. Gelecek acılara dayanıklı kalabilmek için çekilen acıları unutmamak lazım. Balık beyinli olduğumdan unutmuştum ölümü ve acısını.
Vakit geçirmeden her gün, her an sevdiklerinize sevgi sözcüklerinizi esirgemeyin. Mesela onlara, ciğerim gardaş, ciğerim anam, ciğerim babam v.s. diyebilirsiniz.